Allah-û Teâlâ (C.c.) Kur’ân-ı Kerîm‘de buyuruyor ki:
وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ
“Rabbini içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret; ve sakın gafillerden olma!”
| A’râf, 7/205.
Cehrî (sesli) zikrin yasaklığına hükmedenlerin getirdikleri meşhûr delillerden biri olan bu âyet-i kerîme için “Bu âyet, zikr-i hafîye delâlet eder ve sesli zikrin yasak olduğuna işaret eder” diyerek cehrî zikri reddederler.
Bu âyet-i kerimeyi «cehrî zikir / hafî zikir» tartışması açısından şerh eden âlimlerimiz ise bu konuda şöyle buyurmuşlardır:
1- Şâfiî ulemâsından tefsir, hadis, fıkıh âlimi hâfız İmâm Süyûtî (Rh.a.), bu âyet-i celîle için buyuruyor ki:
“Birincisi: Âyet-i celîle, Mekkî’dir. Rasûlullah (S.a.v.) Kur’ân-ı Kerîm’i yüksek sesle okuyordu. Bunu işiten Mekkeli müşrikler de Kur’ân-ı Kerîm’e ve onu indirene küfrediyorlardı. Bunun üzerine cehrî (sesli) okunmaması emrolundu.
İkincisi: Bu âyet-i celîle, Rasûlullah (S.a.v.)‘e hâs’dır.
Üçüncüsü: Abdurrahmân bin Zeyd bin Eslem ve İbn Cerîr (Rh.a.) gibi müfessirler, Kur’ân-ı Kerîm’i tâzim etmek için bu şekilde okunmasının emir olunduğunu söylenmiştir.”
İmâm Süyûtî (Rh.a.), şöyle devam eder:
“Sanki Allah-ü Teâlâ, her ne kadar insanlara Kur’ân okunurken susmalarını emretmişse de onların Allah’ı zikir hususunda tembelliğe düşebilecekleri ihtimalini gözeterek, âyetin sonunda geçen ‘Gâfillerden olma!’ ifadesiyle, dinleyen kişilerin de kalpten zikir yaparak Allah’ı zikretmelerinden gâfil olmamalarını emretmiştir.’ Bu şekilde yorumlandığında âyetin açıktan zikri yasaklamadığı ortaya çıkar.” [1]
2- Hanefî fıkıh âlimi Hayreddin b. Ahmed er-Remlî (Rh.a.)’nin (ö. 1081/1671) fetvâlarının bir araya toplandığı «el-Fetâva’l-Hayriyye»de şunlar söylenmektedir:
“‘Allah’ı kendi içinden zikret’ (el-A’râf, 7/205) ve ‘Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma’ (el-İsrâ, 17/110) âyetleri gibi kıraatte gizli okumadan bahseden âyetleri delil getirirsen onları Mekkî olduklarını söylerim. Çünkü bu âyetler, müşriklerin Kur’ân’ı duyup ona ve onu indirene sövmesinler diye nâzil olmuşlardır.
Önde gelen bazı Mâlikî âlimler, İbn Cerîr ve bunlar dışındaki bazı âlim zâtlar, âyette geçen Kur’ân’ın gizli okuması tavsiyesini ona hürmetten dolayı böyle okunması gerektiği şeklinde yorumlamışlardır. Görüşlerini destekleyen bir diğer âyet ise ‘Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun’ (el-A’râf, 7/204) âyetidir.
Sûfîlerin önde gelenleri, bu âyetlerde geçen gizli okumanın Hz. Peygamber (S.a.v.)‘e has bir durum olduğunu ve Rasûlullah dışında, vesvese sahibi olan ve kalplerini kötü düşüncelerden alıkoyamayan kişilerin açıktan okumakla emrolunduklarını söylemişlerdir. Çünkü açıktan okumak bu düşünceleri def etme hususunda daha faydalıdır. Onlar görüşlerini Bezzâz‘ın rivâyet ettiği şu hadisle destekler: ‘Kim geceleri namaz kılarsa açıktan okusun. Çünkü melekler o kişiyle birlikte namaz kılarlar ve onun kıraatini dinlerler.’ [2] ‘Şüphesiz Allah haddi aşanları sevmez’ (el-A’râf, 7/55) âyetindeki «Haddi aşanlar»ı açıktan okuyanlar şeklinde tefsir etmek kabul edilemez. Çünkü bu kısmın tercihe şâyân tefsiri, kişinin emrolunduğu hususta haddi aşmasıdır. Açıktan ve gizli okumak hakkında vârid olan şeylerin orta yolunu tutarak aralarını bulmak gerekir.
Eğer «el-Hâniyye»de ‘Zikrin en hayırlısı hâfî/gizli olanıdır’ hadisinden dolayı zikirde sesi yükselmek haram olduğu söylenmiştir denilecek olursa buna, eserin müellifinin bahsettiği açıktan okumanın, rahatsız edecek şekilde sesli okumaya hamledildiği şeklinde cevap veririm.” [3]
3- Hanefî fakihi ve muhaddis İmâm Leknevî (Rh.a.), bu âyet hakkında buyuruyor ki:
“Bu delile birkaç şekilde cevap verilebilir. Bunlardan:
Birincisi, her ne kadar biz bilmesek de sûfîlerin önde gidenlerinin bildiği görüşe göre bu âyetteki hitâbın Hz. Peygamber (S.a.v.)‘e has bir durum olduğudur. Bu yoruma göre Hz. Peygamber (S.a.v.) dışındaki diğer insanlar bu hitâbın muhatabı değildir.
İkincisi, bu âyetteki emir farziyet yahut vücûbiyet ifade etmez ki âyetin tersi düşünülecek olursa cehrî zikir haram yahut mekruh olsun. Âyetin içerisinde geçen ‘Korkarak ve yalvararak’ ifadelerinden de anlaşılacağı üzere buradaki maksat irşadîdir (tavsiyedir).
Üçüncüsü, bu âyetteki maksat, yukarıdaki âyetten önce gelen ‘Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun’ (el-A’râf, 7/204) âyetinde de belirtildiği gibi okuyanın değil dinleyenin sessiz olması gerektiğidir. Şu halde mânâ ‘Ey sessiz olan kişi! Rabbini kendi içinden ve sessizce zikret’ olur. İbn Cerîr et-Taberî ve İbn Zeyd‘den rivâyetle Ebu’ş-Şeyh bu yorumu eserlerinde zikretmişlerdir.
Dördüncüsü, İmâm Fahreddîn er-Râzî (Rh.a.)‘nin tefsirinde de belirttiği üzere, bu âyet cehrî zikrin yasak olduğuna değil aşırı olmayan cehrî zikrin kabul edildiğine delâlet eder. Şöyle ki âyette bulunan ‘Rabbini kendi içinden zikret’ ifadesinin mânâsı gizli ve sessizce zikrettir. ‘Yüksek olmayan bir sesle’ ifadesi ise aşırıya kaçan yüksek sesi men eder. Şu halde âyet, gizli ile açık olanın arasında bir sese işaret eder. ‘Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut’ (el-İsrâ, 17/110) âyeti de bunu destekler.
Tüm bunlara göre muhatabın delil getirdiği âyet hem cehrin hem sırrın (gizlinin) caiz olduğunu gösterir. Ancak efdâl olan yalvarma ve korkma mânâsını karşılaması açısından gizli zikirdir.” [4]
KAYNAKÇA/DİPNOTLAR
[1] Süyûtî, Netîcetü’l-Fikr, Sf: 54.
[2] Münzîrî, Terğîb ve’t-Terhîb, 2/49.
[3] er-Remlî, el-Fetâva’l-Hayriyye li-Nef’i’l-Beriyye, 1/58.
[4] el-Leknevî, Sibâhatü’l-Fikr fi’l-Cehr bi’z-Zikr, Sf: 41-42.