Bu konu hakkında “Câizdir” der geçerdik ama kadınlarla tokalaşmak şu an ümmetin içinde tartışılan bir konudur, bir kısmı tokalaşmanın zarûret hâlinde câiz olabileceğine bir kısmı da bunun kesinlikle haram olduğuna dair hükmetmişlerdir.
Bu zamanlara mahsus bir problem olan mahrem/yabancı kadınlar ile tokalaşmak, toplumumuzda önemli bir konudur. İslâm dîninde haram da bellidir, helâl da bellidir. Haram; âyet veya hadisle açık bir üslûpla yasaklanan davranışlardır. Helâl de; âyet ve hadislerle teşvik edilen veya hiç olmazsa yasaklanmayan davranışlardır. Helâl mi, haram mı olduğu bilinmeyen şüpheli davranışlardan ise mümkün mertebe sakınmak azîmettir, fazîlettir.
Bu konuda Numân bin Beşîr (R.a.), “Rasûlullah Efendimiz’i şöyle buyururken işittim” demiştir:
“Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisi arasında, birçok kimsenin bilmediği şüpheli hususlar vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve ırzını korumuş olur. Kim de şüphelileri işlerse, zamanla harama düşer. Aynen sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her sultanın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir.
Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu sâlih olursa, bütün vücut sâlih olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” [1] diyerek bize büyük bir kapı aralamıştır.
Kadınlarla tokalaşmaya baktığımızda; Kur’ân’da yasaklayan bir âyet bulunmamakta, hadislerde de Peygamberimiz (S.a.v.)‘in direkt yasaklayan bir sözü yoktur. Bu musâfaha/tokalaşma bahsi Kur’ân’daki “Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zinâ etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftirâ uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey’at ederlerse onların bey’atlarını al ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. (Mümtehine, 60/12) âyetlerinin tefsirleriyle alakalı hadislerde geçmektedir ki konumuzla alakalı olanların hepsini yazmaya gayret edeceğiz ki konu tam olarak anlaşılsın.
TOKALAŞMAYI “HARAM” KABUL EDENLERİN DAYANDIĞI HADİSLER
1- Hatîce (R.anhâ)’nın kız kardeşi ve Fatıma (R.anhâ)’nın teyzesi Ümeyme binti Rukayka (R.anhâ) dedi ki:
عَنْ أُمَيْمَةَ بِنْتِ رُقَيْقَةَ أَنَّهَا قَالَتْ: أَتَيْتُ النَّبِيَّ ﷺ فِي نِسْوَةٍ مِنَ الْأَنْصَارِ نُبَايِعُهُ، فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، نُبَايِعُكَ عَلَى أَنْ لَا نُشْرِكَ بِاللَّهِ شَيْئًا، وَلَا نَسْرِقَ، وَلَا نَزْنِيَ، وَلَا نَأْتِيَ بِبُهْتَانٍ نَفْتَرِيهِ بَيْنَ أَيْدِينَا وَأَرْجُلِنَا، وَلَا نَعْصِيكَ فِي مَعْرُوفٍ، قَالَ: «فِيمَا اسْتَطَعْتُنَّ، وَأَطَقْتُنَّ». قَالَتْ: قُلْنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَرْحَمُ بِنَا، هَلُمَّ نُبَايِعْكَ
قال سفيان رحمهُ اللّه تعالى: تعنِى صافحنا؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: «إِنِّي لَا أُصَافِحُ النِّسَاءَ، إِنَّمَا قَوْلِي لِمِائَةِ امْرَأَةٍ كَقَوْلِي لِامْرَأَةٍ وَاحِدَةٍ، أَوْ مِثْلُ قَوْلِي لِامْرَأَةٍ وَاحِدَةٍ»
“Ensar’dan bir grup kadınla Hz. Peygamber (S.a.v.)’e gelip kendisine: ‘Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, çalmamak, zina etmemek, çocuklarımızı öldürmemek, halde ve istikbalde iftira atmamak, sana meşru emirlerinde isyan etmemek şartları üzerine biat ediyoruz’ dedik. Hemen ilâve etti: ‘Gücünüzün yettiği ve takatinizin kafi geldiği şeylerde’. Biz: ‘Allah ve Rasûlü bize karşı bizden daha merhametlidir, haydi bîat edelim’ dedik.
Süfyân (Rahimehullâhu Teâlâ) der ki: Kadınlar, bîati (erkekler gibi) musâfaha ederek yapmayı kastetmişlerdir. Hz. Peygamber (S.a.v.): “Ben kadınlarla musâfaha etmem, benim yüz kadına toptan söylediğim söz her kadın için ayrı ayrı söylenmiş yerine geçer” buyurdu. [2] Hadisin bir diğer rivâyetinde, “Hadi sana bîat edelim” ifadesi yerine, “Hadi tokalaşalım” denildiğini, Süfyân b. Uyeyne ifade etmektedir.
2- İbn Hanbel (Rh.a.)’deki diğer bir rivâyette ise kadınlar Rasûlullah (S.a.v.)’e şöyle demişlerdir: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bizimle musâfaha etmeyecek/tokalaşmayacak mısınız?” [3]
İmâm Taberî (Rh.a.) aynı konuyla ilgili olarak Rukayka’nın Rasûlullah’a; “Uzat elini seninle tokalaşalım Yâ Rasûlallah!” dediğini nakletmiştir. [4]
3- Hz. Âişe (R.anhâ) da bir hadiste:
عن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: كانَ رسولُ اللّهِ ﷺ يُبَايِعُ النِّسَاءَ بِالْكََمِ بِهذِهِ الآية: أنْ َ يُشْرِكْنَ بِاللّهِ شَيْئاً، وَمَا مَسَّتْ يَدُ رسولِ اللّه ﷺ يَدَ امْرَأةٍ قَطُّ َ يَمْلِكُهَا، وَكانَ رسولُ اللّه ﷺ إذَا أقْرَرْنَ بذلِكَ مِنْ قَوْلِهِنَّ يَقُولُ: انْطَلِقْنَ فَقَد بَايَعْتُكُنَّ، َ وَاللّهِ مَا مسَّتْ يَدُهُ يَدَ امْرَأةٍ قَطُّ، غَيْرَ أنَّهُ بَايعَهُنَّ بِالْكََمِ
“Rasülullah (S.a.v.) kadınlarla biatı (elle musâfaha etmeden) sözle yapıyor ve şu âyette belirtilen şartları koşuyordu: ‘Allah’a hiçbir şeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zinâ etmemeleri, evlâtlarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftirâ düzüp getirmeleri, (emredilecek) herhangi bir iyilik husûsunda sana âsi olmamaları..’(Mümtahine, 60/12). Hz. Peygamber (S.a.v.)’in eli, mâlik olmadığın hiçbir kadının eline asla değmedi. Kadınlar, bu şartları kendi sözleri ile ikrâr edince, Hz. Peygamber (S.a.v.): ‘Artık gidin, sizinle biat ettik’ derdi (ve musâfahada bulunmadan onlarla bîatını tamamlardı). Hayır, Allah’a yemin olsun, asla onun eli hiçbir kadının eline değmedi. Fakat kadınlarla sözle bîat akdi yaptı.” [5]
4- Tâbiîn imâmlarından Amr b. Şuayb (Rh.a.)’ın dedesinden yaptığı bir rivayet de şöyledir: “Hz. Peygamber (S.a.v.) Medîne’ye geldiğinde Müslüman olmuş kadınlar gelerek; ‘Yâ Rasûlallah! Erkeklerimiz sana bîat ettiler, biz de bîat etmek istiyoruz’, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, bir kap içerisinde su istedi. Elini içerisine batırdı. Birer birer kadınlara ellerini değdirdi. İşte Rasûlullah’ın kadınlar ile ilgili bîatı budur. [6]
TOKALAŞMAYI “HARAM” KABUL ETMEYENLERİN DAYANDIĞI HADİSLER
1- Buhârî‘nin bir rivayetinde, Ümmü Atiyye (R.anhâ) demişti ki:
“Bîat ettiğimizde Rasûlullah (S.a.v.) bize, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacağımıza dâir olan âyet-i kerîmeyi okudu ve bizi nevha (bağırıp çağırarak ağlamak)’dan menetti, bunun üzerine içimizden bir kadın elini çekti ve: ‘Falan kadın benim nevhama iştirak etmişti ben de ona aynı mukabelede bulunmak isterim’ dedi.”
Ümmü Atiyye dedi ki: “Rasûlullah ona hiçbir şey söylemedi. Kadın gitti ve sonra geri dönüp bîat etti.” [7]
2- Mehşûr müfessir ve fakih İmâm İbn Cerir Taberî (Rh.a.), biat ile ilgili şu önemli rivayeti yine Ümmü Atiyye (R.anhâ)‘dan nakletmektedir:
“Hz. Peygamber (S.a.v.) Medîne’ye gelince Ensâr’ın hanımlarını bir evde topladı ve Ömer (R.a.)’ı gönderdi. Ömer kapının önünde durup bize selâm verdi. Biz de selâmını aldık. Bize, ‘Ben Allah’ın Rasûlü’nün elçisiyim’, dedi. Biz de, ‘Hoş geldin ey Allah’ın Rasûlü’nün elçisi’, dedik. Daha sonra Ömer, ‘Allah’a şirk koşmamak, çalmamak, zinâ etmemek üzere bîat ediniz’, dedi. Biz de, ‘Evet’ dedik. O elini kapının/evin dışından uzattı, biz de içerden uzattık. Bunun üzerine Ömer: ‘Allah’ım şahit ol!’ dedi.” [8]
3- Bu konuda oldukça önemli bir ayrıntıyı tefsir, hadis ve fıkıh âlimi İmâm Kurtubî (Rh.a.) tefsirinde şu şekilde nakletmektedir:
“Hz. Peygamber (S.a.v.) Mekke’yi fethettikten sonra kadınların bîatını alması gerektiğinde, kendisi Safâ Tepesi’ne oturmuş ve Ömer (R.a.)’ı da biraz aşağısına oturtarak, kadınların bîatını almasını söylemiştir. Ömer bîat esnâsında kadınlar ile tokalaşıyordu.” [9]
4- Hadis hâfızı muhaddis Hâkim en-Nîsâbûrî (Rh.a.), «Mümtehine Süresi»nin tefsirinde, Ebû Süfyan (R.a.)’ın karısı Hind (R.anhâ)’nın Rasûlullah (S.a.v.) ile bîatleşmesini şu şekilde nakletmektedir:
“Hind (R.anhâ) bîatleşme esnasında Rasûlullah (S.a.v.)’in koşmuş olduğu şartlardan hırsızlık şartına gelince, ‘Ben bu konuda söz veremem. Çünkü kocamın malını çalıyorum’ diyerek elini çekti. Rasûlullah da çekti. Bunun üzerine Ebû Süfyan’a haber gönderildi. O da; yaş (taze) olursa helâl olsun ama kuru olursa olmaz dedi. Bunun üzerine Rasûlullah gülüp onu tanıdı çağırıp elinden tuttu ve ona dedi ki ‘Sen Hind misin? Allah geçmişi bağışlasın’ dedi. Böylece Hind, Rasûlullah ile bîatleşti.” [10]
Hz. Âişe (R.anhâ) bu konuyla alakalı şöyle der: “Utbe kızı Hind, bîad etmek üzere Rasûlullah (S.a.v.)’in yanına geldi. Rasûlullah onun eline bakıp ‘Git ve elini değiştir’ der. Hind gitti elini kınalayarak değiştirdi, sonra gelince bîatleşti” dedi. Aynı konuyu dana geniş bir biçimde bunu İbn Cerîr et-Taberî (Rh.a.), Atiyye el-Avfî (Rh.a.) kanalıyla Abdullah ibn Abbâs (R.a.)‘tan nakleder.
5- Enes b. Mâlik (R.a.) anlatıyor: “Medîneli bir câriye vardı. Rasûlullah’ın elinden tutar, istediği yere onunla giderdi.” [11] Diğer bir rivâyette; “Elini asla bırakmazdı, ihtiyacı için, O’nu Medîne’nin istediği semtine çeker götürürdü” [12]
6- Hz. Ömer (R.a.) bir grup insanla yolda yürürken bir kadın Ömer’i durmasını istedi. O da durdu, kadına yaklaşıp elini omuzuna koydu ve onu dikkatle dinledi. Kadının derdini dinleyip arzusunu yerine getirdikten sonra geri döndü. Bir kimse:
“–Ey Mü’minlerin Emîri! Kureyş büyüklerini şu ihtiyar kadın için mi beklettin?” dedi. Hz. Ömer kızdı: “–Yazıklar olsun sana! O kadının kim olduğunu biliyor musun?”
“–Hayır!”
“–O kadın, Allah’ın yedi kat gökler ötesinde dinlediği Havle bint-i Sa’lebe’dir! Allah’a yemin ederim ki, eğer akşama kadar yakamı bırakmasaydı, işi görülmedikçe yanından ayrılmazdım.” [13]
7- Ebû Mûsâ (R.a.) anlatıyor: Rasûlullah (S.a.v.) beni Yemen’de bir kabileye gönderdi. Döndüğümde O(S.a.v.), Batha (Mekke de bir mevki adı)’da idi. Telbiye getiriyordu. Ben de onun getirdiği gibi telbiye getirdim. Bana:
“Neye niyetle ihrâma girdin?” diye sordu: Ben: “Rasûlullah (S.a.v.)’ın niyeti ile niyetlendim” dedim. Bana, “Yanında kurban olabilecek her hangi bir şey var mı?” diye sordu. Ben de, “Hayır” dedim. “Öyleyse Beytullah’ı, Safâ ve Merve’yi tavâf et ve ihrâmdan çık!” dedi. Rasûlullah’ın bu söylediklerini yaptım. Kavmimden bir kadına uğradım. Saçlarımı tarayıp, başımı yıkayıverdi. [14]
8- Ebû Râfi’ (R.a.)‘ın hanımı Selmâ (R.anhâ) anlatıyor: “Rasûlullah (S.a.v.)’e hizmet ederdim. Onda, sivilce çıban vs. gibi bir şey çıktığında bana emrederdi, ben de onların üzerine kına koyardım/yakardım” [15]
9- Huzeyfe (R.a.) şöyle dedi: Rasûlullah (S.a.v.) ile birlikte yemek yiyeceğimiz zaman o, yemeğe dokunmadan elimizi yemeğe sürmezdik. Yine bir gün onunla birlikte yemek yiyecektik. Derken bir câriye geldi. Sanki biri onu arkasından itiyormuş gibiydi. Hemen elini yemeğe uzattı; fakat Rasûlullah (S.a.v.) elini tuttu.
Daha sonra bir bedevî geldi; o da arkasından itiliyormuş gibiydi. Rasûlullah (S.a.v.) onun da elini tuttu ve sonra şöyle buyurdu:
“Şeytan besmele çekilmeden başlanan bir yemeğe katılmayı pek arzu eder. O, şu yemeğe katılmak için bu câriyeyi getirdi. Fakat ben elini tuttum. Bu bedevî sayesinde yemeğe katılmak için onu alıp getirdi; onun da elini tuttum. Nefsimi kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki şeytanın eli, onların eliyle birlikte avucumdaydı.”
Sonra Peygamber (S.a.v.) besmele çekip yemeğe başladı. [16]
10- Enes b. Mâlik (R.a.) anlatıyor: Rasûlullah (S.a.v.) Ubâde b. Sâmit (R.a.)’ın karısı olan Ümmü Haram (R.anhâ)’ın evine giderdi. Ümmü Harâm da ona yemek yedirip, sonra da saçlarına bakım yapardı. (Sirke, bit vs. var mı diye) [17]
11- Enes b. Mâlik (R.a.)’ten şöyle dediğini nakletmiştir: “Ümmü Süleym (R.anhâ), Rasûlullah (S.a.v.) için yere bir post serer, O da üzerinde öğle vaktinde uyurdu. Hz. Peygamber uyuduğunda annem O’nun terini ve saçlarını toplardı. Bunları bir şişede toplar, sonra onu koku kabına toplardı.” [18]
İmâm Hanbel (Rh.a.) ve Müslim (Rh.a.)’in bu konuda naklettiği rivâyet şu şekildedir:
Muhammed b. Râfi’, Hıccîn b. el-Müsennâ, Abdülazîz b. Ebî Seleme, İshâk b.Abdillâh b. Ebî Talha tarikiyle rivayet edildiğine göre Enes b. Mâlik (R.a.)’ten şöyle demiştir: “Nebî (S.a.v.), Ümmü Süleym’in evine girer ve o yokken onun yatağında uyurdu. Yine bir gün Hz. Peygamber geldi ve Ümmü Süleym’in yatağında uyudu. Ümmü Süleym’e, “Rasûlullah size geldi yatağında uyuyor.” denildi. Eve geldiğinde Rasûlullah’ı çok terlemiş halde buldu. Terini yatak üzerinde bulunan deri parçasına biriktirmişti. Bohçasından çıkardığı bir bez parçasına emdirerek şişelere sıktı. Nebî (S.a.v.) ürpererek uyandı ve: “Ne yapıyorsun Ümmü Süleym?” dedi. O “Ey Allah’ın Rasûlü, çocuklarımız için senin terinin bereket olmasını ümit ediyoruz.” deyince. O da: “isabet ettin.” dedi.” [19]
İmâm Nesâî (Rh.a.)’nin rivâyetine göre ise Ümmü Süleym (R.anhâ), “Terinizi koku şişeme dolduruyorum.” demiş, Hz. Peygamber (S.a.v.) onun yaptığına gülerek karşılık vermiştir. [20]
Enes (R.a.)’dan nakledilen diğer bir rivayete göre Rasûlullah çok terleyen biriydi. [21]
Aynı olayı nakleden Ebû Ya’lâ (Rh.a.) şu ayrıntıyı naklediyor: “Uykusu ağırlaşır ve çok terlerdi. Ben de bir pamuk parçasıyla terini alırdım.” [22]
TOKALAŞMAK/MUSÂFAHA HAKKINDA BAZI ÂLİMLERİN GÖRÜŞLERİ
1- Hanefî Mezhebi’nin görüşlerini toplayan ve Hindistan dışında daha çok «el-Fetâva’l-Hindiyye/Fetavâ-yı Hindiyye» adıyla tanınan «el-Âlemgîriyye» adlı fıkıh kitabında bu konuyla ilgili şöyle bir nakil vardır:
“Erkek, bir şeyh-i fâni olur ve her iki taraf da nefsinden emîn bulunursa, bu durumda musâfaha yapmalarında bir beis yoktur.” [23]
2- Bu konu ile alakalı Son dönem Hanefî fakihlerinin önde gelenlerinden İbn Âbidîn (Rh.a.), İmâm Haskefî (Rh.a.)‘nin «ed-Dürrü’l-Muhtâr» adlı eserine yazdığı meşhûr hâşiyesi olan «Reddü’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr» adlı eserinde şöyle buyuruyor:
“«Zâhire» sahibi dedi ki: Eğer kadın acuze ve iştah çekmeyecek yaştaysa onun elini sıkmakta veya ellemekte herhangi bir beis yoktur. Erkek nefsinden ve kadından emin olduğu tarzda bir ihtiyarsa onun da hükmü budur. O zaman kadının elini musâfaha etmesinde beis yoktur. Eğer nefsinden ve kadından emin değilse bundan sakınmalıdır. Fetvâ anında buna dikkat edilsin” [24]
İbn Âbidîn‘in aktardığı «Zahîre» adlı eserin sahibi, İmâm Burhâneddîn el-Buhârî (Rh.a.)‘dir. Kendisi Hanefî müctehidlerindendir. Ansiklopedide belirtildiği üzere, özellikle fıkıhta devrinin otoritesi sayılmıştır.
Hanefî ulemâsından Şeyhü’l-İslâm İbn Kemâl (Rh.a.), bu zâtı «Mesâîl» konularında (yani fıkıhta fetvalara konu olan ve hem mezhep içinde hem de mezhepler arasında tartışılan ve kesin bir sonuca bağlanamayan konularda) «MÜCTEHİD» kabul etmiştir. Dolayısıyla tokalaşmak/musâfaha gibi tartışmalı meselelerde görüşü çok mûteber bir imâmdır. Zaten İbn Âbidîn de bunu kabul etmiştir.
3- Allah-û Teâlâ (C.c.), mümin kadınların biati hakkında şöyle buyuruyor:
“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinâ etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana bey’at etmeye geldikleri zaman, bey’atlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (el-Mümtehine, 12)
Büyük sûfî müfessir İsmâîl Hakkı Bursevî (K.s.), bu âyet-i kerîmenin tefsirinde şöyle buyurmaktadır:
“Yine rivâyete göre Rasûlullah (S.a.v.) Safâ Tepesi’ne oturup kadınların bey’ati için gerekli şartları sayıyordu. Onun biraz aşağısında oturmuş olan Hz. Ömer (R.a.)’in de onlarla müsâfaha etmesiyle bey’at gerçekleşiyordu. Başka bir rivâyete göre, Hz. Ömer, Rasûlullah’ın emriyle Safa Tepesi’nde ondan biraz aşağıya oturmuş, kadınlardan bey’at alırken onun adına bey’at şartlarını da tebliğ ederek bey’at gerçekleşmiştir.
Fakîr (Bursevî) der ki: Peygamberimiz (S.a.v.) bey’at esnasında erkeklerin ellerini tutmak sûretiyle bey’atleşirdi. Kadınların ellerini bu esnada tutmazdı. Çünkü, şeriatin öğreticisinin makamı ihtiyatlı olmayı, en uygun olanı yapmayı ve ümmete örnek olarak öğretmeyi gerektirir. Yoksa Hz. Ömer (R.a.)’in, bazı rivâyetlerde olduğu gibi kadınlarla müsâfahası câiz olunca Peygamberimiz’in de musâfahası câizdir.” [25]
Ve ilâ âhir…
Bu konuya devam edeceğim inşâAllah. Allah (C.c.) müsaade ederse, genel bir analiz yapıp konu ile alâkalı bilgilendirmemizi artırmayı düşünüyorum.
1400 seneden sonra benim bu konuda “HELÂLDİR” ya da “HARAMDIR” şeklinde hüküm vermem mümkün değildir. Yapılacak tek şey vardır, o da bu mesele için kaynak eserlere bakmaktır deyip kaynak eserlerde konuyla alakalı hadisleri sıralamaktır diye karar verdim. Daha önce bu konuda söz söyleyenler, muhakkak kaynak eserlere bakmışlardır. Bir kısmı “HARAM” hükmüne varmış, bir kısmı da şehvet olmadığı müddetçe “CÂİZDİR” hükmünü vermişler. Erkek ve bayan arkadaşlara tavsiyem; hiç bir kadına ve erkeğe tokalaşmak için ellerini uzatmamaları. Mümkün olduğunca. Doğrusunu Allah bilir.
Selam ve dua ile kalın.
Mustafa Özbağ
KAYNAKÇA/DİPNOTLAR
[1] Müslim, Müsâkat, 107, 108. Ayrıca bkz. Buhârî, Îmân, 39; Büyû’, 2; Ebû Dâvûd, Büyû’, 3/3329; Tirmizî, Büyû’, 1/1205; Nesâî, Büyû’, 2; Kudât, 11; İbn Mâce, Fiten, 14.
[2] İmâm Mâlik, Muvatta, 2/982; Tirmizi, Siyer, 37/1597.
[3] İmâm Hanbel, el-Müsned, 6/357.
[4] İbn Cerîr et-Taberî, Câmiʿu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kurʾân, Beyrut, 1995, 14/101.
[5] Buhârî, Tefsir, Mümtahine: 2, Talâk, 20, Ahkâm, 49; Müslim, İmârât, 88 (1866); Tirmizî, Tefsir, 3303.
[6] İbn Sa’d, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, 8/11.
[7] Buhârî, Ahkâm, 49 ( 8/125).
[8] İbn Cerîr et-Taberî, Câmiʿu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kurʾân, 14/103. Ayrıca bkz: İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 8/12.
[9] Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 18/71.
[10] Hâkim, el-Müstedrek Ala’s-Sahîhayn, Beyrut, 1990, 2/528.
[11] Buhârî, Edeb, 61 (VII, 89); Nesâî, Eşribe, 44; İmâm Hanbel, el-Müsned, 3/174-216.
[12] İbn Mâce, Zühd, 16.
[13] Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, 4/245; İbn Hacer, el-İsâbe, 4/290; İbn Sa’d, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, 8/378.
[14] Buhârî, Hac, 32 ( II, 149), Müslim, Hac, 155, Nesâî, Menâsik, 50; İmâm Hanbel, el-Müsned, 1/39, IV, 410.
[15] İmâm Hanbel, el-Müsned, 5/95. Ayrıca bkz: Hadis âlimi Halef b. Abdulmelik, Gavâmidu’l-Esmâi’l-Mübheme, Beyrut, 1407, 2/ 557.
[16] Müslim, Eşribe, 102. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Etime, 15.
[17] Buhârî, Cihâd, 3 ( III, 201 ); Hac, 125 ( II, 187 ), Umre, 11 ( II, 203 ), Megâzî, 77 ( V, 123 ); ayrıca bkz: Müslim, Hac, 154; Nesâî, Menâsik, 52; İmâm Hanbel, el-Müsned, IV, 396, VI, 256, 363; İbn Abdi’l-Berr, et-Temhîd, 1/255.
[18] Buhârî, İsti’zan, 41.
[19] İmâm Hanbel, el-Müsned, 3/221-226; Müslim, Fedâil, 84.
[20] Nesâî, Zinet, 118.
[21] Müslim, Fezâil, 85; İmâm Hanbel, el-Müsned, 6/277.
[22] Ebû Ya’lâ, el-Müsned, 6/409. Ayrıca bkz: Tabarânî, Mu’cemu’l-Evsât, 1/249.
[23] Şeyh Nizam ve Cemeat-u min Ulemâ-i Hindi’l-Â’lem, el-Fetâva el-Hindiyye fi Mezhebi’l-İmâmi’l-A’zâm Ebî Hanîfe, 12/39.
[24] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr, 15/392.
[25] Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 21/280-281.